17.yüzyılda burada Kazancıoğlu
bahçesi adıyla tanınan bir bahçe bulunuyordu ve sonradan buraya Nevşehirli
Damad İbrahim Paşa eşi Fatma Sultan için büyük bir saray yaptırdı. Bahçesinde
III. Ahmed’in de katıldığı çırağan alemlerinin yapılmasından dolayı Çırağan
Sarayı adıyla anılmaya başlanan saray I. Mahmud’un ilk yıllarında bakımsız
kaldı, III. Selim döneminde bazı eklemeler ile büyütüldü, II. Mahmud döneminde
yazlık saray olarak kullanılmaya başlandı. 1839 yılında yeni bölümleriyle
birlikte açılışı yapılan saray, Sultan Abdülmecid tarafından da önceleri yine
yazlık saray olarak kullanıldı, ancak Dolmabahçe Sarayı’nın inşasından sonra
yavaş yavaş terkedilerek yine kagir bir saray yaptırmak amacıyla tamamen
yıktırıldı. Abdülmecid’in ölümü nedeniyle ertelenen yeni sarayın yapılışı
Abdülaziz’in tahta geçmesinden sonra hemen ele alındı ve inşası tamamlanan yeni
saray Sultan Abdülaziz’in yeni mekanı oldu. Ancak birkaç ay gibi kısa bir süre
sonra rutubetli olduğu gerekçesiyle burayı terk ederek Dolmabahçe Sarayı’na
döndü ve burayı tahttan indirilen ağabeyi V. Murad’a tahsis ederek eski
padişahın ölümüne kadar tam yirmi sekiz yıl süreyle onun ve ailesinin ikametine
verildi. V. Murad’ın saraya kapatılmasından iki yıl sonra, onu kurtarmak ve
tekrar tahta geçirmek için 1878 yılında gazeteci Ali Suavi ve arkadaşları
tarafından saraya bir baskın düzenledi, ancak Beşiktaş Karakolu zaptiyelerinin
müdahalesiyle teşebbüs önlenerek Ali Suavi ve yandaşlarının öldürüldü ve Çırağan
Vak’ası denilen olay yaşandı.
II. Meşrutiyet’in ilanından dört
ay kadar sonra saray Meclis-i Meb‘ûsan’a tahsis edildi ve toplantılara cevap
verecek şekilde yeni bir düzenleme yapılarak üst kattaki üç salondan
Boğaziçi’ni gören birincisine padişah için taht konup ortadaki Meclis-i
Meb‘usan’a, İstanbul tarafındaki ise Ayan Meclisi’ne verildi. 1910 yılında
kalorifer bacasından veya elektrik kontağından çıktığı söylenen ve bütün
çabalara rağmen söndürülemeyerek beş saat süren bir yangın sonucunda tamamen
yandı, geriye yalnızca günümüze kadar ulaşan dış beden duvarları kaldı. Yangın
bina ile birlikte çok değerli bir kültür hazinesinin yanı sıra yakın tarihe
ışık tutabilecek çeşitli belgelerle orada muhafaza edilen jurnalleri de yok
etti. Çırağan Sarayı, mermerden zengin süslemeli cephesi ve son derece görkemli
iç mimarisiyle hiç şüphesiz ait olduğu dönemin en dikkat çekici binalarından
biriydi. Asıl Çırağan Sarayı’nı teşkil eden ana bölüm, genel hatlarıyla
neoklasik üslupta yapılmış üç katlı bir binadır. Bahçesi uzun yıllar futbol
sahası olarak kullanılan ve eski ihtişamı yalnızca Meclis-i Meb‘usan olduğu
dönemden kalma fotoğraflarında görülebilen saray, günümüzde bahçesine
yaptırılan büyük ve modern otelin bir bölümü olarak restore edilip düzenlenmiştir.